Cüneyt ile Bahar Bahtiyaroğlu, Antalya’da yaşayan, otuzlu yaşlarının sonuna merdiven dayamış, sekiz yıllık evli bir çifttir. Cüneyt bir lisede tarih öğretmenliği yapmakta, Bahar ise bir vergi dairesinde memur olarak çalışmaktadır. İkili, doğal yollardan çocuk sahibi olamadıkları için evlat edinmeye karar vermiştir ama müstakbel çocuklarının gelecekte kendilerini biyolojik olarak da ebeveyn sanmasını istiyorlardır. Bu amaçla Bahar’ın hamile kılığında olduğu fotoğraflar çekip düzmece bir hamilelik albümü oluşturmaya başlarlar. Uzun bir bekleyişin sonunda evlat edindikleri bebeğe Serhat adını verip sahiplenir sahiplenmez bir hastanenin yeni doğan ünitesinde bir doğum sonrası mizanseni oluşturup fotoğraflayarak albümlerini tamamlarlar.

Çiftin durumlarını kimsenin bilmediği bir şehirde yepyeni bir hayat kurma temennileri Bahar’ın hatrısayılır bir bürokrat olan ağabeyi Rıfat’ın da tesiriyle kısa zamanda gerçeğe dönüşür ve Cüneyt Kayseri’ye tayin olur. Cüneyt yeni okulunda tarih öğretmenliğine devam ederken, Bahar ise bebekle daha fazla ilgilenebilmek adına memuriyetten istifa etmiş, Kayseri’deki yeni arkadaşlarına Antalya’nın çok sıcak olmasından ötürü hamileliği sırasında kilo almadığını anlatmaktadır. İlk bakışta her şey istedikleri gibi gidiyor gibi görünse de Kayseri’de biri çiftin çocuklarını evlat edindiklerini öğrenir.

Bahtiyaroğlu çifti belki de Kayseri’den de taşınmaları gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Kurabildiklerini düşündükleri bu mutlu tablonun her an ortaya çıkabilecek bir yalanın üzerine inşa edildiğini fark etmeleri keyiflerini kaçırıyordur.